SİZ BENİM NELER ÇEKTİĞİMİ NEREDEN BİLECEKSİNİZ Kİ
Siz benim neler çektiğimi nereden bileceksiniz ki!
Şimdi, “Cezaevinde çok sayıda insan ölümün eşiğinde” desem…
Ciddi bir kısmımız nasıl olsa “Onlar terörist” diyecek; kim olduğunu, neden orada olduğunu, nasıl bir hastalığın pençesinde olduğunu merak etmeden.
Kimi daha mahkum bile olmayana “terörist” derken, kimi de “tutsak” diyor.
Biliyorsunuz, “Ergenekon” gibi davalarda da sanıklara, mahkumlara “terörist” denmişti; aileleri, “silah arkadaşları”, hatta medyada kimileri ise “tutsak” diyordu.
Yani sağdan saysan da soldan saysan da, en azından “dil”de “tutsak”a değiyorsun.
Siz istediğinizi deyin…
Hastalığa hastalık demeyecek misiniz?
Ölüme ölüm diyemeyecek misiniz?
***
Öyle ya, çoğumuz, hatta şu anda “tutsaklıktan kurtulmuş” Balyoz, Ergenekon ve benzeri davalardaki isimlerden bazıları, bundan 14 yıl kadar önce, bırak hastalığı, cezaevinde insanlar delik deşik edilir, gazla, kimyasalla yakılır, boğulur iken maalesef bu kadar duygusal değillerdi!
Kimi o operasyonların içinde, kimi de medyada o operasyonları destekleyenlerin başındaydı.
100 kadar insan da açlık grevlerinde ölmüş, o devrin muktedirleri izlemiş, devrin Cumhurbaşkanı epeyce hastanın cezaevinden tahliyesine karar verirken de sağdan soldan çapraz ateşte kalmıştı!
***
Tamam, oradan anlatmayayım.
Bir kısmımız mevzuun böylesini hiç sevmiyor.
O vakit, “büyük mutabakatımız Mehmetçik”e ne dersiniz?
Dandik cumhuriyetçi veya sandik demokrat makyajların boyasının en hızlı aktığı mevzu.
Bende de inat. O cilayı ziyadesiyle kazımaya çalışıyorum.
Kitabı ortasından açmaya da.
Çünkü hesapta, muhafazakârı, milliyetçisi, ulusalcısı, cumhuriyetçisi hepsi “Mehmetçik hassasiyeti”nde birlik ve beraberlik içinde.
Bayramlarda, çocuklar askere giderken, bir de (artık hiç olmasın!) bayrağa sarılmış tabut başında.
Yoksa erlerden profesyonellere, sivil memurlardan profesyonel askerlerin yüzde 80’ine, başlarına ne geldiği kimsenin umurunda değil.
Dayak, aşağılama, tehdit, işinden etme, haysiyetiyle oynama, yargısız cezalar, emir-komuta ötesindeki eziyetler, açlığa, intihara sürüklenenler, büyük devlet ile yüce milletin kalbine pek “dokanamıyor”!
Gelmesin elbet de, kendi evladının başına gelene kadar!
O yüzden, bir ses gelirse, “Siz benim neler çektiğimi nereden bileceksiniz” diye, hiç şaşırmayın.
Bilmiyorsunuz, bilmek de istemiyorsunuz.
Hadi yazının girişindeki “hastalar”a “O zaten terörist” dediniz…
Fakat “postallar” içinde un ufak edilmiş olanlar için, “O şimdi asker, ama ne durumda bir asker” diyemeyecek misiniz?
***
Burada yazmıştım. Hatırlayan bilir.
KKTC’de, bir astsubayın yüzüne çay bardak- tabağı fırlatma, darp etme, hakarete boğma vakasında, hem o subay için, hem de mağdura bir kutu çikolata verip “Unut bu olayı” diyen paşa için soruşturma açılmıştı. Fakat darba ve hakarete uğrayanı da “zanlı” yapıp sonunda hepsi için takipsizlik çıkarıldı.
Paşama geçmiş olsun; bir kutu çikolata ikram etsin, kutlamak için!..
Şu sıra, Emuzder’e göre, Bolu Komando Tugayı’nda da komutan, bir patron gibi, uzman erbaşları işten atarak “kutlama yapıyor”muş:
“Hakarete uğrayan, hatta tartaklanan iki uzman erbaş ‘Konuyu yargıya taşıyıp hak aramayı akıllarından geçiriyor’ diye işten atıldı.”
Çünkü ortada bir şikayet dahi olmadığı halde, “Komutanınızı mahkemeye vereceğinizi söylemişsiniz. Usulsüz müracaat suçu işlediniz. Savunma veriniz” denip “Ne mahkeme var, ne müracaat” savunması karşısında da “Atıldınız” diye bir tokat atılıyor!
(Onları teselli etmeye çalışan vicdanlı bir yüzbaşının da cezalandırıldığı söyleniyor!)
Belki bir safra gibi atılanlar hemşerinizdir; öyle ya, tabutu gelse ne diyecektiniz, işte şimdi de ölmekten beter edilmiş hali karşınızda:
Hayri Huylu, Bileciiik; Hakan Esenlikler, Eskişehiiir; Hamit Eşiyok Adanaaa; Ömer Döner, Afyonkarahisaaar; Feyyaz Çiftkaya, Konyaaa; Bilal Acet, Batmaaan; Mahmut Kaya, Gazianteeep emir ve görüşlerinizle atılmıştır komtanım!
Ayrıca iki Gökhan: Gökhan Aydemir, Kahramanmaraş ve Gökhan Avcı, Afyonkarahisar.
***
Bir de üçüncü bir Gökhan var.
O da 25’inde, Hakkari’de, “Bekası için savaştığı devletin ağabeyinin katillerini bulamamasına” da isyan ederek, “Bizim hatalarımıza değil, biraz da kendinize batırın çuvaldızı” diyerek…
Silahını başına dayadı!
Başlıktaki sonsöz de
işte ona ait:
Siz benim neler çektiğimi nereden bileceksiniz ki!
Not: Hükümet Avrupa’daki polis sendikasını “kahraman” polislere çok gördü! Genelkurmay da, örgütsüz askerlerin emekli örgütlerinden hoşlanmıyor. Lakin hak mücadelesi, insanın insanlık şartı. Evrensel insan hakkı. Emuzder Başkanı Merdoğlu, “Bu atılmaların tamamını (askeri) yargıya taşıdık. Kardeşlerimizin göreve iadesini göreceğiz. Ama aileleriyle birlikte en az bir yıl yoksulluk çekerek perişan olacaklar. Dava sürecindeki maddi-manevi sıkıntıların hesabının sorulması için de her desteği vereceğiz” diyor. Yani hak, herkesin hakkı… Mücadele, hakkın şartı! Bu hakları teslim etmeyenler bana (da) dava açıyor; “astın üste şeyini şey etti” diye! Başüstüne!