Umur Talu
Umur Talu

Bitti mi o nevi ahlakî çöküş!
Meclis Darbeleri Araştırma Komisyonu çalışmalarını tamamladı.
Başkan Nimet Baş kendisini çok etkileyen hususları açıkladı:
12 Eylül döneminde, 25 binden fazla kişi, komşu ve akrabasını ihbar etmiş!
Baş yerinde tespitle, “Ahlakî bir çöküştür” diyor.
“Ahlaki çöküş”ün devletteki sureti ise elbet, dosyalar, fişlemeler, “karalama belgeleri”.
28 Şubat dönemi 1 milyon 600 bin kişi fişlenmiş böyle!
***
Pekiyi, bakanlık yapmış, hukukçu bir AKP Milletvekili böyle tespit yaptığında ne umabiliriz?
Komşusunu, yakınını ihbar eden ahlakî çöküşten hepten sıyrılmak.
Devletin; dosyalama, fişleme, karalamaya, itibarsızlaştırmaya dayalı ahlakî çöküş kültürünü hepten bitirmek.
***
Şimdi başını ellerinin arasına koyup tüm samimiyetiyle Baş da bir düşünsün:
Bitti mi o nevi ahlakî çöküş?
Sıyrıldık mı o cins karalama defterlerinden?
İhbara, muhbire, fişlemeye, dinlemeye, düşman bellemeye, itibarsız kılmaya, kazımaya; hepsinin hamurundan, çamurundan suçlamalarla uzun tutukluluklara yaslanan ahlakî ve hukukî, ayrıca insanî çöküş hala yok mu?
Yine haklı olarak diyor ki, “Şimdi hak aramaya yolları mevcut”.
Mesele sırf o mudur?
Haksızlık yapma yollarının, hukuksuzluk yapma otoyollarının mevcudiyeti karşısında, ah ne büyük teselli midir?
***
Akrabalıklar, köken, siyasi teşebbüs, giyim, siyasi simge, inanç yahut değerler, şarkılar, türküleri… artık ne bulursan, Evren familyasının “anarşi” tarifi gibi aşırı geniş “terör” tanımına girmiyor mu kolayca?
Yardım, yataklık gibi suçlamalar; propaganda gibi toptancılıklar, seçilmişler dahil nice insanı uzun dava rehineleri kılmıyor mu?
12 Eylül’ün muhbir seferberliği…
28 Şubat’ın fişleme azgınlığı…
Darbeci, cuntacı heveslerin birçoğumuzun adını kara listelediği kapılara işaretler…
Hepten bitti mi yani!
Bir insanı örgütlü katillerin hedefine koyan; ama suikast elemanı bir bomba suçlusunun dosyasını, adeta onu serbest tutmak için sumen altı tutan yargı girdabından mı çıkar “hak hukuk ombudsman”ı!
***
Darbelerin bir özelliği de neydi?
Seçilmişleri derdest etmek!
Nedir şimdi dokunulmazlık kaldırma hevesi?
“Teröristle kucaklaştılar” diye ise; gizli görüşmeler yürüten, sonradan bir tuzağa dönüşmüş süreçte sınırı açıp mahkemeyi taşıyabilen “devlet açılımı” da mı suçlu!
Nerede onun dokunulmazları?
Nasıl kanallar açılabilecek de, çürümüşlüklerin, kokuşmuşlukların, ölüm kokusunun, nefret dokusunun içinden sıyrılacağız?
Al işte, başka bir AKP’li; Cumhurbaşkanı.
Neden daha önceki “Meclis’ten milletvekili toplama” histerisinin daha çok kan ve acı getirdiğini hatırlatmak ihtiyacı hissediyor?
Suçu mu övüyor, örgüte yataklık, teröre yardım mı ediyor?
***
Bu yazıyı da birkaç gün önceki gibi bitireyim.
Belki artık nice yazıyı öyle bitiririm:
İdam hevesiyle 12 Eylül’e, tek adamlık ile tek parti dönemine, Meclis’ten milletvekili toplatmakla Susurluk mevsimine benzeyecek idiyseniz, ne gerek vardı bu kadar “demokrasi zahmeti”ne?
Bitirmeden ekleyeyim:
Muhbirlerle darbe yıllarına, fişlemelerle 28 Şubat’a, tek tip medya ile kartel günlerine benzeyecek idiyseniz, ne gerek vardı bu kadar “tarih dersi ve ibret”e?
Filistin’de bir gülümseme olsun kovalayan, kendi ülkesinde barış umudunu nasıl ıskalar!

Bitti mi orduda eziyet!

Baş, o dönemlerin kimi askere de inancı yüzünden neler ettiğini (yine haklı olarak) vurguladı.
Pekiyi nice askere zulüm, baskı, eziyet, hakaret ve tehdit bitti mi?
Nasıl olur da o dönemi gören gözler şimdi kör, duyan kulaklar şimdi sağır olur?
Darbeci kibrin; o cüret ve küstahlığın, milleti küçümseyip ezmeden önce, talimlerini esas kışlada, astları üzerinde yaptığını nasıl kavrayamaz insan!
Kibir kibrin kurdu kadar dostudur, aynı kumaştan postudur!