ASKERLİKTE HAK İHLALLERİ
http://www.zaman.com.tr/yorum/askerlikte-hak-ihlalleri/2029457.html
Askerlikte Hak İhlalleri
DR. ÜMIT KARDAŞ *
Türkiye’de askerî yargının alanının genişliği, askerî yüksek mahkemelerin varlığı hak ihlallerinin gerçek anlamda soruşturulmasını engellemektedir. Ordunun şeffaf ve denetlenebilir olmaması, askerî ombudsmanlık kurumunun bulunmayışı hak ihlallerinin kamuoyunca denetlenerek caydırılmasına imkân vermemektedir.
Zorunlu askerlik sırasında yaşanan hak ihlalleri ile mücadele etmek amacıyla 2011 yılı Nisan ayı başlarında kurulan Asker Hakları internet sitesi, bir yıl içinde siteye gelen başvuruların örneklerini ve başvurulara dair sayısal verileri bir rapor haline getirmiş bulunuyor ve bu konuda bir ilki de gerçekleştirmiş oluyor. Kuşkusuz bu çaba çok az sayıda insanın imkânsızlık içerisinde, özveriyle gerçekleştirdiği önemli bir başlangıca imkân veriyor. Rapor kapsamında değerlendirmeye alınan 431 başvurudan çıkarılan sayısal verilere göre birinci sırayı 201 başvuru ile hakaret ve aşağılama, ikinci sırayı 162 başvuru ile kasten yaralama almakta. Sırasıyla diğer başvurularda aşırı fiziksel aktiviteye zorlanma, yeterli sağlık hizmeti alamama, tehdit edilme, iftiraya uğrama, mobbing, şahsi işlerde çalıştırılma, uykusuz bırakma fiillerine maruz kalındığı ifade edilmiş. Bunun dışında askerler arasındaki devrecilik anlayışı ve uygulaması sonucu ortaya çıkan psikolojik baskı ve şiddet fiilleri. Disiplin amirlerince verilen disiplin cezalarının infaz edildiği yerler olan disiplin koğuşlarında (disko) kötü muamele ve işkence görmek gibi hak ihlalleri. Ve nihayet psikolojik rahatsızlıkları teşhis etme imkânı bırakmayan askere alma sistemi sonucu askere gelen ve askerlik düzeninin işleyişindeki şiddet ve baskı nedeniyle durumu ağırlaşan askerlerin ölümle sonuçlanan ya da teşebbüs aşamasında kalan intihar eylemleri. Askerlik hizmeti sırasında hak ihlaline maruz kalmış bir askerin baskı ortamı içerisinde söz konusu ihlale ilişkin başvuruda bulunmasının imkânsızlığı, yaşanan bastırılmışlık durumunun terhisten sonra devam etmesi ve bu konulardaki hukuki bilinç eksikliği hak ihlallerindeki gerçek rakamlara ulaşmayı engellemektedir. Hukuki yollara başvurmak bir yana, yaşanan hak ihlallerinin medyada ve internet ortamında yer alması da mümkün değildir. Tüm bunlara rağmen Asker Hakları internet sitesinin kısıtlı imkânlarla açtığı kanala yönelik ilgi ve hak ihlallerinin çeşitliliği ortada daha vahim bir tablonun bulunduğu ihtimalini güçlendirmektedir. Askere almada uygulanan eskimiş zorunlu askerlik modeli ve kurumun tarihi süreç içinde oluşmuş zihniyet kodları açısından meseleye bakmak yararlı olacaktır.
NATO ve AB üyesi ülkeleri arasında zorunlu askerliği sürdüren, Türkiye dâhil, sadece sekiz ülke bulunmaktadır. (Arnavutluk, Almanya, Estonya, Finlandiya, Yunanistan, Norveç, Avusturya ve Güney Kıbrıs). Bu sekiz ülkeden Almanya’da Savunma Bakanlığı, zorunlu askerliğe son verilmesinin ve ordu mevcudunun 250.000’den 163.000’e indirilmesinin uygulamasına başlamıştır. ABD, Birleşik Krallık, Hollanda, İtalya, Polonya, İzlanda, Sırbistan, Hırvatistan,
İrlanda, Belçika, Fransa, Lüksemburg, Slovenya, Slovakya, İspanya, Portekiz, Çek Cumhuriyeti, Macaristan, Bulgaristan, Romanya ve Malta ise profesyonel orduya sahiptirler. Almanya ve Meksika’da ordu zorunlu askere alınmışlar ile seçilmiş gönüllülerden oluşur. Bir ordu içinde zorunlu askere alınan insan sayısı mevcudun yüzde 60-70’ini buluyorsa bu ordulara kitle orduları (mass army) denilmektedir. Türkiye’de bu oran yüzde 60’ı aştığından Türk ordusu bir kitle ordusu sayılır. (261.632 profesyonel+458.368 erbaş ve er=720.000)
Profesyonel ordular dışında kalan ordular, askere almada uygulanan yöntemler bakımından üçe ayrılabilir. Bazı ülkelerde seçim yapmadan sağlıklı herkes orduya asker olarak alınır (Türkiye, İran ve Mısır). Bazı ülkeler seçim yaparak orduya asker alırlar. Bu ülkeler asker olarak seçmediklerine kamu hizmeti yaptırırlar (İsrail ve Çin). Vicdani ret hakkını tanıyan bazı ülkelerde ise yükümlüler kendi inançları doğrultusunda askerlik hizmeti veya alternatif hizmet arasında seçim yaparlar. Avrupa Konseyi’nin Türkiye ve Azerbaycan dışında kalan tüm ülkelerinde vicdani ret hakkı tanınmıştır.
Türkiye, Mısır ve İran gibi ordu mevcudunun çoğunluğunu zorunlu askerlik yoluyla hizmete aldığı askerlerden oluşturmaktadır. Yükümlülük gereği askerlik yapanların çoğunluğu kırsal kesimden gelmekte, meslek sahibi bulunmamakta hatta bazıları okuma yazma bilmemektedir. 1960-70’li yıllarda askere gelen çok sayıda gence okuma yazma öğretildiği bilinen bir durumdur. Ordu içindeki hiyerarşik yapı ve ideolojik tekçi zihniyet askerlik yükümlülüğünü yerine getiren gençlerin ezilmesine, aşağılanmasına neden olmaktadır. Disiplin anlayışı, 19. yüzyılın katı ve kimliği yok edici disiplin anlayışında takılı kalmıştır. Askerî ceza düzenlemeleri hukuki güvence sağlamaktan, astın hukukunu korumaktan uzaktır. Mesela, disiplin amiri bir astına tek başına özgürlüğünü ortadan kaldıracak bir cezayı verebilmekte, infazını yapabilmekte, geçici olarak tutuklayabilmektedir. Amirlerce verilen bu cezaların infaz edildiği yerler olan diskolarda bazı askerlerin işkence ve kötü muamele gördüğü, hatta bu işkencelerin sonucu bazı askerlerin öldüğü kamuoyuna da yansımaktadır. Hak arayamama ve baskı altında kalmanın yarattığı sıkışmışlık duygusunun özellikle psikolojik rahatsızlık yaşayan askerlerde intihar eğilimini güçlendirdiği ve intihar eylemlerinin yaşandığı bir gerçektir. Askere alma sistemi, sağlıklı olan herkesi askere alma şeklinde uygulanmasına rağmen, askere alınan sivillerin sağlık muayenesi yüzeysel olarak yapılmakta, özellikle ruhsal rahatsızlığı olan sivillerin şikâyetleri ciddiye alınmamaktadır. Bu şekilde asker olan kişiler hem kendilerine hem başkalarına zarar verebilmektedirler. Kısa bir eğitimden geçen yükümlüler, verimli ve yararlı olamamakta, hizmet üretmeyen tüketiciler durumuna düşmektedirler. Birçok askerin ise askerlikle ilişkili olmayan yerlerde çalıştırıldıkları da bilinen bir durumdur. Belirttiğimiz gibi dünyadaki gelişme zorunlu askerliğin kaldırılması ve profesyonel orduya geçme yönünde olmuştur. Geride kalan çok az sayıda ülke de bunun hazırlıkları içindedir. Az sayıda profesyonel askerden oluşan orduların teknolojik gücü ve hareket kabiliyeti artırılmakta, katı disiplin anlayışından teknolojik disipline geçilmektedir. Türkiye’de askerî yargının alanının genişliği, Askeri Yargıtay, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi gibi yargılama birliği ve tabii hâkim ilkelerine aykırı yüksek mahkemelerin varlığı hak ihlallerinin gerçek anlamda soruşturulmasını engellemektedir. Ayrıca Genelkurmay Başkanlığı’nın özerk yapısı, ordunun şeffaf ve denetlenebilir olmaması, askerî ombudsmanlık kurumunun bulunmayışı hak ihlallerinin açığa çıkmamasına se
bep olmakta, kamuoyunca denetlenerek caydırılmasına imkân vermemektedir.
Öneriler:
1- Ordu tarihsel olarak ama özellikle çok partili hayata geçildiğinden bu yana demokratik siyasi hayatı ve toplumu kendi istek ve ideolojisi doğrultusunda yapılandırma, değiştirme ya da koruma yetkisini kendinde görmüş ve askerî okullardaki (askerî lise, harp okulu, harp akademileri) eğitim program ve müfredatını da buna göre düzenlemiştir. 1940’lı yıllardan bu yana sürekli cuntalar, darbeler, darbe girişimleri üreten bir kurumun yapısal bir sorun içinde olduğu açıktır. Genç subaylardaki cuntalaşma eğiliminin hiç değişmemesi, bu tecrübelerden geçip yüksek rütbe ve görevlere gelenlerin de bizzat darbeleri gerçekleştirmeleri veya darbe girişiminde bulunmaları bunun kanıtıdır. Ülke siyasetine elindeki şiddet araçlarıyla müdahale etme kültürüne sahip bir kurumda askerlerin hak ihlalleriyle karşılaşması olağan bir durumdur. O halde kurumun eğitim programının demokrat, hukuka, hak ve özgürlüklere saygılı ve sivil siyasi otoriteye tabi olduğunun bilincinde olan demokratik bir eğitim ve terbiye almış subay yetiştirecek tarzda yeniden düzenlenmesi gerekmektedir.
2- 31/07/1970 tarihli 1324 ve 1325 sayılı kanunlarla, genelkurmay başkanına savunma politikasının belirlenmesi, askerî bütçe hazırlama, istihbarat toplama, iç güvenlik ve terfi konularında özerklik sağlanmıştır. Milli Savunma Bakanlığı ise sadece lojistik destek için kaynak sağlamakla görevlendirilmiştir. MSB’de bürokrasi askerlerden oluşmaktadır. Oysa demokratik bir rejimde söz konusu yetkiler MSB’ye ait olup bakan, sivil teknik bir kadroyla çalışır. Askerî bütçeyi de bu sivil teknik kadro hazırlar. Genelkurmay başkanı MSB’ye bağlıdır. Tüm bu faaliyetlerin sorumluluğu siyasi otoriteye aittir. Askerî konularla ilgili her türlü açıklamayı da siyasi otorite olarak MSB yapar. Demokratik bir rejimde her hafta açıklama yapan askerler görülmez. Bu nedenlerle öncelikle bu kanunların kaldırılarak yeni bir kanunla içi boşaltılan MSB’nin yetkilendirilmesi, genelkurmay başkanıyla birlikte kuvvet komutanlarının da doğrudan yatay bir şekilde MSB’ye bağlanılarak siyasi otoriteyle ilişkilendirilmesi gerekir. Ancak bu şekilde hükümet, ulusal güvenlik siyasetinden ve ordunun uygulamalarından parlamentoya karşı sorumlu olur.
3- MGK, askerî mahkemeler, disiplin mahkemeleri, Askeri Yargıtay ve AYİM’in anayasal organlar olmaktan çıkarılması zorunludur. Kanunla kurulacak ve kuruluşunda sadece genelkurmay başkanının bulunduğu bir Dış Güvenlik Kurulu yeterlidir. Hukuki bir güvence sunmayan disiplin mahkemeleri kaldırılarak askerî mahkemelerin görev alanı askerlerin sadece askerî suçlarını yargılayacak şekilde düzenlenmeli, bu mahkemelerin işleyişine sivil hâkimler katılmalı, temyiz denetimini ise mutlaka sivil Yargıtay yapmalıdır. Askerleri ilgilendiren idari işlem ve eylemlerin sivil yargısal denetimini engelleyen ve kurum içinde bu işlemleri adil yargılanma hakkına aykırı bir şekilde denetleyen AYİM kaldırılmalı, ayrıcalık oluşturan bu duruma son verilerek görev idari yargıya bırakılmalıdır.
4- Ordunun, hareket yeteneği ve teknolojik imkânı yüksek profesyonel bir güce dönüştürülmesi zorunludur. Askerlik her aşamada ve düzeyde profesyonel bir meslek olmalıdır. Barış zamanında az sayıda profesyonel asker barındıran ordunun savaş durumunda seferberlik planlamalarıyla hızlı bir şekilde desteklenmesi mümkündür. Asker sayısının azalmasıyla birlikte çok fazla sayıda olan general sayısının da azaltılması gerekmektedir. Tuğgenerallikten orgeneralliğe kadar aşama aşama artan imtiyazların emeklilikte de devam ettiği düşünüldüğünde halkın vergileriyle oluşan bütçeye bir yük oluşturduğu ve terfiler sırasında yaşanan gerilim ve çatışmaların hizipleşmelere neden olduğu açıktır.
5- Ordunun parlamenter gözetim ve denetiminin esasları anayasada ve kanunlarda belirtilmeli, kurumun denetlenebilir ve hesap verebilir olması MSB üzerinden sağlanmalı, ombudsmanlık kurumu etkin şekilde düzenlenmelidir.
*emekli askerî hâkim