ŞİŞENLER SINIFI DÜŞENLER SINIFI
http://mas.tbmm.gov.tr/Viewer/View/2872824#
24 Şubat’ta Malatya 7’inci Ana Jet Üssü’nden kalkan iki F4 düştü, 4 pilot “şehit” oldu.
5 Mart’ta Eskişehir 1. Ana Jet Üssü’nden kalkan bir F4 düştü, 2 pilot şehit oldu.
Bu acı olayları biliyorsunuz.
Tabii sebebini bilmiyorsunuz, çünkü uçakların, helikopterlerin neden düşmeyeceğini açıklıyorlar, neden düştüğünü açıklamıyorlar!
Kaza kırım raporları birkaç yıl sonraya kalıyor.
Ankara’da iki subay, iki astsubayı öldüren Skorsky’nin raporu bile çıkmadı daha.
***
İşte Malatya ve Eskişehir Jet üslerinden kalkıp düşen uçakları biliyorsunuz…
Ancak ikisi arası, Çiğli 2. Ana Jet Üssü’nde düşen Gökhan Yıldırım’ı muhtemelen bilmiyorsunuz.
O 27 Şubat’ta düşmüştü!
6 Mart’ta, Gökhan Yıldırım’ın Jet Üssü’nde düşüşünü, bir mektubu aktararak yazmıştım.
O sıra hayata tutunmaya çabalıyordu; komadaydı.
Acılı ailesi üste misafir edilip dışarıya konuşmamaları da sağlanıyordu:
“Umur Bey, üste bir iş kazası yaşandı. Muhabere taburundan Gökhan Astsubay asma tavana gizli kamera sistemi döşerken tavanın çökmesi sonucu beton zemine çakıldı.
Beyin ameliyatına alındı, ölüm kalım savaşına sürüklendi.
Kendi personelini gözetlemek için üsse takılması planlanan gizli kameraların montajında emir ile görev aldı. Yoksa montaj onun işi değil. Telsiz telefon eğitimine sahip sadece.
Çatı aralarına, abajur içine konulan cinsten casus kamera eğitimi yoktu!
Belki hem asma tavana çıkıp dengede durmayı hem matkap kullanmayı başaramadı ve emniyet tedbiri olmayan yerden kafasının üzerine düştü.
Emir, fazla mesai, yorgunluk, açlık, işi bitirme telaşı, mobbing, dalgınlık. Adını siz koyun.
Annesi babası onun gizli kamera döşediği birlikte misafir edildi. Kimseyle görüştürülmeden, dışarı bırakılmadan açıları paylaşılıyor!”
***
Önceki gün “kötü haber” geldi.
Genelkurmay’ın alttakilere “personelimiz şehit oldu” diyen lisanında ve medya dilinde “meydana gelen olay” halini alan “haber”şöyleydi:
“Jet Üssü’nde meydana gelen olayda, iddiaya göre 4 metre yükseklikten düşen Astsubay Gökhan Yıldırım şehit oldu.”
Görüldüğü gibi ne “personelimiz nasıl şehit oldu, kim onu bu işe zorladı” sorusunun cevabı var…
Ne de en basitinden, “Meydana gelen olay” ne be kardeşim?
(Çok tuhaf ki; “olay”ı zaten önceden yazdığım halde bile yazmaktan çekiniyor kimileri!)
Nitekim, “Şah Fırat”ta hayatını kaybeden Astsubay Halit Avcı’nın nasıl öldüğü bile gizlenmedi mi?
***
Hepimiz adına, insanlık, vicdan ve hukuk namına, ölenlere saygıyla “iş kazaları”nın peşini bırakmayan arkadaşlar dahi, sanırım böyle“şehit” vakalarını “iş kazası” saymıyor.
Oysa bildiğin iş cinayeti işte!
Ocak ve martta ölen 150 işçi, martın ilk haftasında can veren 27 işçi, gökdelen asansörüyle düşen 10 işçi, Somalı 301 madenci, tersanelerde ölenler, inşaatlardan düşenler, bir ayda düşme sonucu ölen 16 işçi gibi!
Tabii ki öteki yüzünde de amirler, komutanlar “patron” gibi gülüm; devasa holding OYAK yöneticileri gibi!
***
Burada Astsubay Gökhan Yıldırım’ın düşüşüne dair yazı çıktığında, Sivas’ta da kalıp ustası Aydın Yalçın inşaatın 11’inci katından düşüp ölmüştü.
“Geride kalan ayakkabısı” geride kalmıştı yine; vurulup öldürülenlerin ayakkabıları, sıvasız hanelerin “şehit babaları”nın ayakkabıları, kafasından vurulmuş yoksul çocukların ayakkabıları, terlikleri gibi.
Ensesinden vurulup öldürülen astsubayın, intihar eden uzman çavuşun, kışlada arkadaşı tarafından “kazayla, cinnetle” vurulan erin, işte “kendisini de gözetlesinler diye” gizli kamera montajı emri verilmiş Gökhan Astsubay’ın hep benzer sıvasız haneleri gibi!
***
“Düşüşler” sırasında, 24 Şubat, Adana’da baraj inşaatında “hatalı kapaklar , erken su tutma” yüzünden patlamayla sulara karışmış 10 işçinin ölüm yıl
dönümüydü.
Ne dava bitmişti; ne beş işçinin cesedine ulaşılmıştı hala!
Başbakan “şehit pilotlar” için “Eğitimin doğasında var” demişti ya, selefinin “Madenin fıtratında var” deyişine nazire…
Bir inşaat patronu, “Senin kocan öldüyse benim de kepçem hurdaya çıktı” diye çıkışmıştı ya yaslı bir kadına…
Asansöründe 10 işçi öldürmüş kulenin “Başkan’ın çocukluk arkadaşı” patronu, “Ölenlere tazminatın çok üstünde para ödedik”diye şişiniyordu ya…
Hem de “ölenler ödedik” demişti; öte dünyada kullanacaklardı ya onun o parasını…
Böyle şişenler kendi içlerinde nasıl aynı saf, aynı sınıfsa; öyle düşenler de birbirleriyle aynı saf, aynı sınıf işte!
***
“Gizli Kamera Düşüşü”nden 8 gün sonra can veren 25 yaşındaki Gökhan Yıldırım için, “Cenazesi, memleketi Soma’ya gönderildi”dedi haberler.
Öyle ya, “ölü işçi sınıfı”nın toplu mezarı, anıt mezarı Soma…
Öyle ya, işçi sınıfına her yer Soma!
Öyle ya, pişkinler, şişkinler sınıfının gömdüğü, tekme tokat attığı, boşluğa ittiği her yer Soma!
Not: Jet üslerinden uçaklar ve insanlar “düşerken” Genelkurmay da medya için 11 Mart’ta Eskişehir 1’inci Hava İkmal Merkezi Komutanlığı’na “basın turu” düzenledi.
İlginçtir, aynen orduda olduğu gibi basın için de bir “ast-üst ayrımı” yapıldı tur davetinde. Genelkurmay, “basın turu”na “ast muhabirler”i istemiyor, “üstler olsun” istiyor ve diyor ki:
“Asgarî haber müdürü, Ankara temsilcisi, genel yayın yönetmenlerinin katılımlarının arzu edildiği basın turu…”
Öyle işte…
Askerî de aynı, asgarî de!
Bir azamî sınıflar var, bir de asgarî sınıflar…
Artık kendi sınıfını kendin bileceksin tertip!
Ne demiş ozan:
Sen sınıfını bil, sen sınıfını…
Sen sınıfını bilmez isen…
Patlatırlar bi tarafını!