JANDARMA DİPÇİĞİ TARİH OLURKEN
http://www.medyatakip.com/medya_sistem/yb_kupurgoster.php?gno=201210911255
Yol Haritası (1) Jandarma dipçiği tarih olurken
Başbakan Erdoğan’ın AK Parti Kongresi’nde yaptığı konuşma yeni demokratikleşme adımları açısından ne kadar zayıfsa, 63 Maddelik Yol Haritası da o kadar umut verici.
Hayal kırıklığı yaratan açılış konuşmasından sonra kongre bitip de Yol Haritası’nı dikkatlice okuyunca orada birçok önemli reformun (oldukça dağınık bir biçimde ve üstünkörü kaleme alınmış bir halde) yer aldığını gördüm ve şöyle düşündüm: Görünen o ki, AK Parti’nin reformcu barutu henüz tükenmemiş. Ama Erdoğan bu kez gürültülü bir "Açılım Paketi" yerine daha düşük profilli bir sunumu tercih etmiş.
Kim bilir belki de haklıdır. Habur biraz da aşırı gürültü yüzünden güme gitmedi mi? Belki de daha sessiz ve gösterişsiz bir reform hareketi daha iyidir. Reformların kendisinden değil, gözüne sokulmasından rahatsız olan; açık destek vermeyip görmezden gelmeyi tercih eden; özellikle terör örgütünün bu reformları kendi başarı hanesine yazmasına tepki duyan milliyetçi-muhafazakâr bir kesimin duyguları dikkate alınarak böyle davranılmıştır.
Sebep ne olursa olsun, önemli olan sonuçtur; reform reformdur.
Bugün ve yarın Yol Haritası’ndaki belli başlı reformları ele alıp bu konudaki tartışmalara değinmek istiyorum.
"Jandarma olmasa olmaz mı?"
2006 yılında jandarmanın sivilleşmesi üzerine art arda üç yazı yazınca Jandarma Genel Komutanlığı’ndan "bilgilendirilmek" üzere bir davet almıştım. Komutanlar son derece nazik bir şekilde beni bilgilendirdiler. Üzerlerine düşen işin ne kadar ağır olduğunu ve bu görevi yerine getirmek için ne kadar fedakârca çalıştıklarını anlattılar. Hatta görev sınırlarını da aşarak, bulundukları yerlerde halkın her türlü sorununda yardımına koştuklarını, kırsal alandaki sosyal projelerde sorumluluk üstlendiklerini, sağlık, eğitim gibi hizmetlerde bulunduklarını anlattılar.
Demek istedikleri şuydu: Biz işimizi gayet iyi yapıyoruz, neden nankörlük ediyorsunuz; bizden ne istiyorsunuz?
Onları saatlerce dinledikten sonra şunu söyledim: "Sorun sizin işinizi iyi yapıp yapmamanız değil, sorun bu işi neden sizin yaptığınız… Tartışılması gereken konu, iç güvenliği sağlamanın Silahlı Kuvvetler’in işi olup olmadığı…"
Kaldı ki, "işlerini" nasıl yaptıkları konusunda da söylenecek çok şey vardı!
Bu olaydan sonraki yıllarda BUGÜN TV’de yaptığım "Olmasa olmaz mı" temalı televizyon programının konu başlıklarından biri de jandarma idi. "Jandarma olmasa olmaz mı" sorusunu ortaya attığımda, ne çok insanın, jandarmayı "ezelden ebede" sürecek bir kurum sandığını gördüm. Ben, jandarmanın polisin uzanamadığı yerlerde güvenliği sağlamak üzere var olduğunu; polis teşkilatının eli kolu uzadıkça jandarmanın görev alanının da küçüleceğini ve giderek yok olacağını söyleyince sanki "devletin ve milletin bölünmez bütünlüğüne" ya da "ordunun manevi şahsiyetine" dil uzatmışım gibi hiddetlendiklerine tanık oldum.
Bu tartışmaların üzerinden yıllar geçti ve şükürler olsun ki artık tartışmanın bağlandığı ve eyleme geçildiği günlere geldik. Yol Haritası’yla birlikte AK Parti iktidarı, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin jandarma eliyle Türkiye’nin yüzde 91’inde kolluk kuvveti görevi yapması gibi bir yanlışı değiştirmek üzere harekete geçti.
AK Parti’nin 2023 vizyonunda hayata geçirmeyi planladığı değişiklikle, Genelkurmay Başkanlığı bünyesindeki Jandarma Genel Komutanlığı, İçişleri Bakanlığı’na bağlanarak sivilleştiriliyor. Çalışma tamamlanınca Jandarma Genel Komutanlığı, Jandarma Genel Müdürlüğü olacak. Kır polisi olarak yapılandırılmasıyla jandarmaya er-erbaş alımı da yapılmayacak. 300 bin jandarma personeli zamanla kır polisine dönüşecek. Polis ile jandarmanın görev tanımlamaları da tamamen ayrılacak, jandarma polise yardımcı teşkilat haline getirilecek.
Köylülerin gözü aydın
Bu adımın rejimin askeri niteliğinin değişmesi açısından ne kadar önemli bir adım olduğunu anlamak için yakın geçmişimize şöyle bir bakmak yeter:
Biz, halka hesap vermeyen, kendini seçilmişlere karşı sorumlu hissetmeyen, askeri hiyerarşi içinde çalışan silahlı bir güç, iç güvenlikten sorumlu tutulduğunda neler olabileceğini sayısız deneyle öğrendik. Güneydoğu’da jandarma karakollarının dipsiz kuyulara dönüştüğünü, kapısından sağ giren nice insanın bir daha çıkamadığını, kayıplara karıştığını gördük. Ama hiçbirinin hesabını soramadık. Basına gizli davalarda neler olduğunu, neler konuşulduğunu hiç bilemedik. Gözaltına alınan ve "kaybolan" köylülerin nereye gittiğini ancak 2006’da, Kulp’taki toplu mezar ortaya çıkınca çözdük! 1993-96 yılları arasında Güneydoğu’da görev yapan Jandarma Alay Komutanı Cemal Temizöz’ün 20 insanı nasıl "kaybettiğini" Cizre faili meçhul cinayetler davasında öğrendik. Şemdinli’deki büyük provokasyonda, yine iki jandarma görevlisi ile burun buruna geldik…
İşte, bu reformun yapılabilmesi için bu kadar canın gitmesi, bu kadar acı deneyimin yaşanması gerekti. Ama artık yolun sonuna geldik. Tek parti döneminden bu yana jandarma dipçiği altında inleyen, jandarma korkusuyla titreyen milyonlarca köylünün gözü aydın olsun.
Ben olsam, bu reform hayata geçtiğinde, jandarma karakollarında can veren kurbanların anısına bir de anıt dikerdim.